Bir gün, bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken, Hoca da evinin penceresinde oturarak sokağı seyrediyormuş. Bir ara dostlarından birini, cübbesinin eteklerini beline dolayarak koşa koşa evine giderken görmüş ve pencereyi açarak seslenmiş:
- İnan olsun ki çok ayıp! Senin gibi aklı başında, olgun bir adam, Allah'ın rahmetinden kaçar mı?...
İçinden Hoca'ya hak veren adamcağız, bu sefer ağır ağır yürümeye başlamış; fakat tepeden tırnağa ıslanmış olarak evine varınca, Hoca'nın oyununa uğradığını anlamış. Günün birinde Hoca yolda yağmura tutulmuş; koşar adım evine yönelmiş. Birkaç gün önce kendisiyle alay ettiği ahbabının evi önünden geçerken adamcağız "taşı gediğine koymanın tam zamanı" diyerek, evin penceresinden Hoca'ya bağırmış:
- Hocam, Hocam, Allah'ın rahmetinden niçin kaçıyorsun, ayıp değil mi sana? Hoca, hiç istifini bozmadan koşmaya devam ederek şu cevabı vermiş:
- Hay anlayışsız, hay!.. Ben rahmetten kaçmıyorum; tam tersine yere düşen rahmetleri çiğnememek için koşuyorum!..